Vapur çok tenha. Oturduğum 8'li koltuklarda bir ben, bir de o. Onunla tanıştırayım; 12 yaşındaki selpak-yara bandı satan çocuk. Eşyalarını bırakıp vapuru dolaşmaya gitti şimdi. Koyu gri bir naylon poşet, üzerinde Loris yazan başka bir poşet, çamaşır suyuna (nasıl olduysa) deymiş, rengi yer yer açılmış, eski, kahverengi bir palto karşımda oturuyor şimdi. Sıraları gezerken bana da sordu ister miyim diye. "Yok ablacım" dedim. Teşekkür ettim. Malesef benim nezaketim, onun karnını doyurmuyor.
...
Ortalıkta yok, sanırım aşağıya indi. Kız kulesini geçtik, az bir vakti kaldı yani, birazdan gelir. Eşyalarını toparlar, kazandığı 2 kuruşu delik olmayan cebinin en dibine iyice gömer, ağır olduğu belli olan, tüm gün sırtına yük olmuş poşetleri sırtlanır, aşağıya iner.
Aşağılar ya da üzülür bakışların arasında iskeleden geçer, geçerken oranın müdavimi köpeğin kafasını şöyle bir okşar da yoluna öyle devam eder. Işıklardan karşıya geçer, yoldaki mozaik taşların içine birikmiş sular, taşa basınca paçalarını ıslatır. "hasiktir" der, ama çok da önemsemez. Bu hasiktir refleks hasiktiridir. Hayallah gibi. Mozaik taşlı yol biter, trafik lambasız yolda karşıya koştura koştura geçer, koşturdukça poşetler sağa sola savrulup, vücuduna vurur. Canı yanar, ama bunu da çok önemsemez.
Starbucks'ın önünde Ahmet'i görür, bir selam çakar. Ahmet de selam verip, dışarıdaki masalara kalem satmaya çalışmaya devam eder. Ahmet'i kovalamak için dışarı çıkan garsonun yanından geçerek yoluna devam eder. Yolda dilencileri görüp ters ters bakar, kendisi bu yaşında okula gitmez çalışır ya, onlar neden ki dilenir?
Timsah heykelinin önünden geçerken birden durur, heykelin önündeki taşlardan birinde oturur, cebinden Maltepe'sini çıkarır, çıkarırken o derindeki 3-5 kuruşun yanlışlıkla cebinden düşmesinden korkar, dikkatli davranır. Sigarasını yakar, gelen geçene bakar. Kafasında bugün kaç selpak, kaç yara bandı sattığı vardır. Yoldan bir kız geçer, hmm der, "karşımda oturan kız da böyle kıvırcıktı." Formayı almak için daha ne kadar biriktirmesi gerektiğini yine hesaplamaya koyulur. Şu sıralar hayatında en kayda değer, en hoşbeş olduğu düşüncedir bu.
Kamera zoom out olur. Kadıköy insan kaynamakta, hayat hızla akmaktadır. Şimdi Hasan, bu kalabalıkta ufacık bir noktadır. Kamera uzaklaştıkça insanların virgül değil de, nokta gibi görünmesinin bir sebebi var. Hayat, malesef ki virgüle çok da yer vermez. Hızlıca geçer gider, sonra da noktayı koyar. Yaşanır biter göz açıp kapatıncaya kadar, geriye döndüğünde çok da hatırlanacak bir şey bırakmaz. Hasanın hayatı gibi.
Geldi şimdi birinci kattan, hayatının aynı olan her gününü tekerrür etmek için...