Önüm, Arkam, Sağım, Solum

Önüme, arkama, sağıma, soluma oturan yolcu, dinleyince ilgimi çekecek bir şeyler anlatsan bir kerecik? Yazsam seni buraya, insanlar dese "oha, ne kadar egzantrik!" Ama nerdee, her seferinde ayrı bir dandik.

Nişantaşiktaş Yolu

Üşümenin iyi geldiği zamanlar, hayat kötüye gidiyor demektir.

Kadın

Buğday tenli. Açık yeşil gözleri, dolgun dudakları, hokka gibi bir burnu var aslında. Gençliğinde ne kadar güzel olduğu aşikar, ki hala öyle. Karadenizli, elmacık kemiklerinden belli. Ellerinde çatlaklar ve kırışıklıklar, yılların/fakirliğin gazabına uğramış, kuru toprak gibi. Susuz kalmış başak tarlası. Başörtüsünden kurtulmuş iki gümüşi saç teli. Gümüş gibi parlamakta, 17 yaşında hala adeta. Bileğindeki damarlar kalın ve yeşil. Hemen yanında derince bir yara izi. Yanmış belli ki, ama yavaştan iyileşmekte. Kabuk bağlamış kötü koşullara alışkın genler, o güçlü karadeniz genleri. Kaşlarını hiç almamış, almasına gerek kalmayacak kadar düzgün, güzel. Yaşı 50'lerde. Muhtemelen hizmet sektöründe, işyerine gitmekte. Çatıyor biraz el değmemiş kaşlarını, ama 1 gram kırışıklık yok alnında. Elinde evlilik yüzüğü, kulağında minik/halka/altın küpeler. Evlenirken alınıp, bir daha çıkarılmayan, değeri maneviyatında olan cinsten. Suratı biraz fazla iri sadece, ablaklık sınırında, bu güzelliğe olur o kadarı da.

O yaşına, o yılların yorgunluğuna rağmen, sabahın köründe kalkıp, buna da şükür dediği işine gitmesine rağmen, ellerinde işlerin/yılların/acıların izlerini taşımasına rağmen, bakışları dalgaları, boğazı, ufku aşıp uzaklara gitmesine rağmen, hala o kadar güzel, hala o kadar parlamakta...

23 yaşında, penceremdeki yansımamdan utandırmakta...

Cakkıdı Cakkıdı

Ağzında cak cak sakız,
boynunda altın harflerle ismi olan keko kız,
sevgilinin boynuna ahtapot gibi sarılırken sen,
dışarıya verdiğin bu çirkin, en az benim kadar keko, yarım akıllı adam benim mesajınla irkilip, dalmış gitmiş gözlerimi hemen dışarıya çevirdim.
Ama sabah sabah kuzgun ve yavrusu ile ilgili özlü sözü de aklıma getirdin.

allah müstahakını versin.

Cut!

Hafif rüzgarlı günlerde,
vapur ve dalgalar slow motion hissi veriyor mu size de?

Unutkan

"Yolculardan Bengü Şengül
yolculardan Bengü Şengül
baş memurluğa gidiniz
'unuttuğunuz' var"

gözünü sevdiğim vapur kaptanları, unuttuklarımı ben de bir gün bu gemide bulabilecek miyim?

Boş

Bomboş vapurda her daim büfenin önünde, ayakta tostunu yiyip, büfe tezgahına koyduğu çayı içen adamlar; nasıl bir geleneği yaşatmaktasınız? Otobüste yer varken ayakta duran adamdan, bomboş sayfanın ortasından başlayıp, sonunu sıkıştırarak yazan esnaftan, sakin tarafı bomboşken, kalabalık ve ters istikamette yürüyen yolcudan yok bir farkınız.

Dolmuş Baskısı

Beşiktaş'ta, vapurlara varmadan inen yolcunun açtığı kapıdan dışarı çıksam mı, çıkmasam mı, yürünür aslında, ama ne gerek var, ama trafik de var, hava çok soğukmuş, amaan vapura daha 10 dakika var, ama indi teker teker herkes, şoförle kaldım bir tek, insem mi, inmesem mi, kapıyı kapatacak şimdi, kapatacaksa hemen ineyim, ama tam ben kalkmışken kapatırsa, o zaman tekrar açacak, bana kıl kıl bakacak, ebem söylediklerinden biraz rahatsız olacak, ama artık çok geç olacak gerginliğini her gün yaşıyorum desem?

Muhattap Olmama Sanatı

Göz göze geldik. Okulda da sevmezdim hiç. O olduğunu anlamam için 2 saniye geçmesi gerekti, ama artık gözlerimi çat diye çeviremezdim, çünkü o da bakıyordu. Farkettiğimi çaktırmama efekti yapmaya başladım. Ona bakıyorken, aslında ona bakmıyorum, gözüm o noktaya takılmış kalmış efekti, donuk bakışlar. Sonra kafamı çevirdim, önüme değil ama. Başka bir x noktaya. Dalgınım efekti devam etmekte. Sonra kafamı kaşıdım. Dalgınım, dertliyim ve kafam karışık. Sonra televizyona döndüm, en sonunda da önümdeki masanın üzerindeki kırıntılara. İmajı başarıyla tamamladım. Seneye Oscar ödüllerinde görüşürüz.

Sofra Adabı

Şapır şupur, yarabbi şükür.
Tamam aşıksınız,
anladım gençsiniz,
evet, kanınız kaynıyor,
ama haberiniz olsun;
size kafayla girişmek için, aramızda hiç bir engel yok.
Ben bu salya vıcık sesleri duymak zorunda mıyım çocuklar, ha çocuklar?
Anneniz küçükken öğretmedi mi sofra adabını da, birbirinizi yerken böyle mide bulandırıyorsunuz?

Duygularımın Mütercimanı

Sevgili otobüs şoförü,
Yolcunun biri akbilini bastığında, ama yeterince süre tutmadığında, tam o saniye o kutunun uyarı sesi vereceğini hissediyorsun, ama engel de olamıyorsun, hani gözlerin kutuya kayıyor ya, ben o gözlerindeki acıyı görüyor, o duyguları yüreğimde hissediyorum. O ses ki müştem'in bir fikri gördüğü anda, kafasında otomatikman oluşan itiraz komutunun vereceği uyarı sesidir, o his ki bu durumu o saniye farkedip, ama engel olamayacağımı da bilip, acıyla kafamı ona doğru çevirmemdir.
Gündüzleri vapurlardan nemalanırsınız, geceleri mendereklerde sıralanırsınız.
Bu yavşaklığınızı atalarınız, bir de diğer diyarlardaki akrabalarınız görse, ne kol bırakırlar, ne kanat bünyenizde.
Bu televizyonlar hep açık, sesleri hep kısık. Ne zaman baksam, bıyıklı adam anlatıyor, altından yazılar akıyor. Allahaşkına be adam, ne anlatıyorsun aylardır?

Based on a true story

Karşımda gözlerini bana diken bir kız. Kafamı kaldırıyorum, bana bakıyor. İndiriyorum, yine bakıyor. Dışarı bakıyorum, hala bakıyor. Başka yere bakarken, gözün aslında gördüğü o açı var ya, ordan kızı kesiyorum, hala bakmakta. Camdaki yansımasından kontrol ediyorum, gözü hep bende. Zaten oturduğu yere de bana bakarak slow motion bir şekilde yerleşti. Oturduktan sonra "burası pastırma kokuyor" dedi. Bana dedi. "evet" dedim. Öğlen pastırma falan yememiştim. Bak şimdi kaldırdım kafamı, yine göz gözeyiz.

...

Şimdi ayakkabılarımız çarpıştı. Ben geri çektim ayağımı, o çekmedi.Pür dikkat bana odaklandı. Sanırım çıkışta dövücek.

...

Kız uyudu. Ama maskülen bir edayla. Bacak kabadayıvari bacak üstünde, kollar kenetlenmiş, kafayı yana salmış. Çıkışta dövmesin, canımı yesin.

...

Kız bir anda doğruldu, aynı anda benim tüylerim de. Şekerlemesinin ortasında canı çay çekmiş. Neyse yavaştan tedirginliğim geçti. Çayı aldı, ama tekrar uyudu. Ruh hastası. Çay hala öyle duruyor, kız hala öyle uyuyor...

...

Kız kalktı, bir bana baktı, bir çaya baktı. Vapurda bir gerilim filmi havası. Şekerleri koymadan çayı karıştırmaya başladı. Sanırım yeniden korkuyorum. Bir yudum alıp uyumak nedir? Bu nasıl bir manyaklık eşiğidir?

...

Bir de bunların üstüne Camper giymesi. Fıttırmam 11. dakika itibariyle an meselesi.

...

Kız kalktı, gemi yanaştı. Kız doğruldu, biraz daha, biraz daha... Yazdıklarımı okumaya çalışıyor tam olarak şu an. Bilin ki kız dövdü beni, bunları bloga yazamadıysam.

Sanat aşıkı, kültürlü yolcular;

Hem kitap okuyup, hem müzik dinlemek, sevişirken yemek yemek gibi bir şey.
İkisi de harika aktiviteler. Ama bir arada yapılırsa, hangi birinden zevk alabilirsin ki?

Bilinç Dışı

Motorlar asi, çok, bağımsız ruhlu.
Zora geldimi kontağı kapatır, argoyu sever.
Her çeşit adamla dolu, bünyesi ufak, hayalleri büyük makinalar.
Tıpkı ben.
Vapurlar resmi, büyük,soğuk.
Kural dolu, disiplinli ve düzenli.
İşe gidenleri, işten dönenleri sever.
Tıpkı memur zihniyetli müşteri temsilcim gibi.
Ondandır herhalde, bilinçdışım her sabah 10 saniyeyle vapuru kaçırır da, 20 dakika uzaklıktaki motorlara tamah eder.

Giriş, Gelişme, Sonuç

İlk başta her şey güzel...
Şehrin ışıkları, ilgiyle ve hayranlıkla dışarıyı izleme, içeride ilgini çeken ayrıntılar...
Zaman geçtikçe dışarıda sonsuz bir karanlık, sıkılmaya başlama, içeride merak edilecek bir ayrıntı kalmaması...
En sonunda, varışa yakınken sabırsız/sinirli bir ruh hali. Belki kapıya yaklaştıkça bir itişip kakışma, iskeleye bulunduğun vapurdan daha çok ilgi duyma.
Çıktığında ferahlık hissi, ama aynı zamanda da sonsuz bir boşluk...

Vapur yolculukları, aşk denen hedenin ta kendisi. Ömürleri farkediyor biraz, o kadar.
Tam olarak 13 dakikadır bilgisayar oyununda ölüm teknikleri adlı semineri veren Burberry çantalı kız; ne kadar itici olabildiğine mi inanamayım, yanındaki DAŞ gibi çocuğun sana nasıl katlanabildiğine mi?

Ugh!

Karşımdaki Ugg'lanmış kıza bakarken, aklımdan acaba diye geçirdim; bu kız sevişirken kafasındaki şirincek köpekli toka gibi doggy'i mi sever, yoksa ayağındaki yalama ayakkabılar gibi ugh'lamayı mı?
17 milyon kişiye sahip bir şehirde, saatte 2 kereden, günde 30, ayda 840 sefer yapan bir vapurda, birbirini tanıyan 2 insanın tesadüf eseri karşılıklı oturması, bana "sonsuz ihtimalsizlik motoru"nu hatırlatıyor.
Tanrı Douglas Noel Adams'ı korusun.

ayol

karşımda oturan gay çocuk
ne de tatlıydın sen çocuk
bebek suratlı gay çocuk
arkadaş olsaydık, benle dedikodu yapsaydın, yanındaki kartarozla değil çocuk
gay çocuklar hep kartarozlarla arkadaş oluyor, üzülüyorum çocuk
bende şeyma'nın saçından, ali'nin sevgilisinden, melis'in arabasından bahsederdim be çocuk...

of be yolda hep çok yalnızım.

Best Kapıl

Bir çift. Kız minyon kraliçe. Çocuk, öyle bir çocuk işte. Kız bebekgibikonuşangillerden. Çocuk belli ki durumdan nefret ediyor, suratında sahte bir gülümseme. Kız gülerken tüm vücudu o devinimle zıplıyor. Noel baba hoh ho'su gibi. Çocuk bir şeyler almaya gidiyor. Kız bebekmiş gibi soruyor, çocuk bebekmiş gibi cevap veriyor. Kızın üzerinde hanımhanımcık kız hırkası var, rengi mor. Gülkurusu da olabilirdi. Bebekgibikonuşangillere yakışıyor bu kısa, mor/gülkurusu hırkalar. Kahve, kısa, deri botlar, ama kemer de aynı renk. Uyumlu hanımhanımcık kız. Elinde de ince bir bileklik. Çocuk geliyor. Elinde 2 çay. Kıza çikolata alması, kızın da bebek gibi sevinmesi gerekirdi. Hayret ki böyle bir sahne yaşanmadı. Kız, şekerleri kağıtlarından ayırırken, bilmemne şehrindeki, bilmemne anısını el kol hareketleriyle anlatıyor. Çocuk gülüyor, ama %90 başka yerlere bakmakta. Kızın çantası ve hırkasının içindeki bodysi de kahve. Uyumlu kız. Uyumlu erkek. Uyumlu çift. Uyumlu ilişki. Kusmuk hissi.

Bu Su Hiç Durmaz.

Neden altgeçitlerde, ve vapur iskelelerinde, yağmurlu günlerde şemsiye kapanmaz?
İçerdesin halbuki, kafanda neler dönüyor ki, kafanın 10 cm üzerindekini unutuyorsun?

Şehrin curcunasının tek getirisi, beyindeki zilyonlarca anlamsız veri.
Haftanın 5 günü, günde 2 kereden, yılda 520 defa gemiye biniyorum. Bir keresinde bile başka bir diyara gitmedi. Hayat mı bu be?

Boşol, Beyin, Boşol.

Vapura yetişmek için koşan insanların telaşı, kapıdan geçtikten sonra son bulmalı.
Ama koşmaya devam ediyorlar.
E be insanlar, o adam, o kapıyı kapamadan, o tahta köprüleri nasıl çekecek, de vapur hareket edecek?

Şehrin telaşının tek katkısı, ayakların kas yapması.

Hayatın Anlamı

Ne çikolata, ne doğumgünü, ne ikramiye.
Benim için en büyük mutluluk, 6:45 vapuruna yetişebilme.

Duba Duba Dum

Denizin tam ortasında, bir o yana, bir bu yana sallanıp duran dubanın, keyfini çıkaran gamsız kuşu. Sabahın köründe uyanmış, vapura ucu ucuna yetişmiş, soluk yeni kesilmiş, işe doğru giderken bize bakışlarındaki o dalgayı GÖRDÜM.