Önce - Sonra

Önce


Sirkeci garındayım. Bir trene bindim ki kitlesi ile nereye gittiğini belli ediyor: Halkalı.
Şu ana kadar konuşulan 3 farklı dil duydum. Bir sürü genç, kapalı evli çift ve ne ara yaptıklarını anlayamadığım bir dolu çocuk. Trenler türk filmlerinde gördüklerimin aynısı, garı da korkutucu buldum açıkçası. Bindiğim trenin başka bir şehre değil de Soğuk Su'ya gittiğine emin olmak için 3 farklı insana sordum nereye gittiğini.
Karşıda oturan kadın defalarca çocuğuna seni geberticem dedi (kadın dediğim muhtemelen benim yaşımda), çocuk şapkasını kaybetmiş, ondan. Otobüs teyzeleri gibi sürekli konuşuyor, konuştukça da saçmalıyor; "Hasan şunu (oğlunu) yanına alsana", "düzgün otur seni gebertirim", "emziği nerede bu çocuğun?", "uyudu mu?", "Hasan tren neden kalkmadı?", "Hasan gidip çocuğa şeker alsana", "seni geberticem"... Ömür törpüsünü Sirkeci garında tanıdım.
Tren kalkmak bilmiyor, koku midemi bulandırıyor.
"Hasan şuna baksana"
Yaşadığım kısıtlı çevrede korunaklymışım bunu anladım. Bir daha Kadıköy'e laf edene çok fena kafa atarım.

Sonra

Sirkeci garından yola çıkan tren binlerce hikayenin yanından geçiyor. Camdan dışarı baktığımda gördüğüm en güzel, en zengin, aynı zamanda en fakir manzara burada. Bir gün yolunuz düşerse, o trenin camından evlerin içine bakın. Ne dediğimi çok iyi anlayacaksınız.

0 yorum: